18 Ağustos 2016 Perşembe

ALANYA




         Antalya'da yaşamaya başlayalı neredeyse 1.5 sene olmuştu. Bir iki sefer Alanya'ya gitmek için heveslensekte zaman bulamadığımız için hep ertelemiştik. Fazla düşünmemek gerekiyormuş demek ki. Sabah 5:30'da motorun başında hazırdık evden çıkarken hedef Lara sahilinde kahvaltı ve güneş doğuşunu izlemek olsada ( Lara sahilden izlenmiyor güneş arkadan doğuyor) kahvaltıdan sonra Alanya'ya gitmeye karar verdik.

Kahvaltıda misafir vardı.


Saat 8'de Alanya'ya vardık. Manavgat'tan sonra yolun sağ tarafında deniz beliriyor ve yol dahada zevkli bir hale geliyor. Bana Antalya merkezine göre daha tropik geldi Alanya.
Şehir merkezine gidince önce Kleopatra Plajına gittik.

Kleopatra Plajı ve Kale




Plajın sağındaki tepe Alanya Kalesi 2. durağımız. Kaleye çıkan yolun büyük kısmı surların içinde ve Alanya manzarasını size cömertçe sunuyor.

Canavar


Çok Sıcak





Kalenin ücretli gezilen bir bölümü var. İçeride 3-4 tane sarnıç var. Aslında burası sadece askeri bir yer değil. Yüksek bir tepede surlar içindeki bir yaşam alanı.
Kale hakkında Wiki linki : https://tr.wikipedia.org/wiki/Alanya_Kalesi


İç kaleye giriş ücretli 15TL, müze kart geçerli.

Kalenin bir tarafından Kleopatra Plajı, diğer tarafında Alanya Limanı ve şehir merkezi manzarası izlenebilir.

Kale içinde sarnıçlardan biri

Klise



Kale surlarından Kleopatra plajı

Surların içindeki yerleşim























Kaleden Liman Manzarası


Kaleden iner inmez deniz tarafında Damlataş mağarası bulunuyor. Mağara 1948 yılında vapur iskelesi inşaatına taş çıkartılırken bulunuyor. Oluşumu ise 1. Çağa kadar uzanıyor. İç sıcaklığı yaz kış 22.5 derece oluyormuş ve %98'lik bir nem oranı var. Astım hastalarının şifa bulmak için geldiği bir yer. Kaleyi gezdikten sonra serinlemek için burada 1 saat kadar mola verdik bizde. İçeride oturmak için bolca bank var. Damlataş mağarasına giriş ücretli 6TL. Burada müze kart geçmiyor maalesef. Girişteki otopark ücretli ama motosikletleri üst tarafa alıp ücret talep etmiyorlar.

10-15bin senede oluştuğu düşünülen sarkıt ve dikitler ürpetici.











Damlataşın serin ortamında dinlendikten sonra Dim çayına doğru yola koyuluyoruz. Biz mağradayken hava ısınmış. Dim çayında serinlemek hakkımız.


Alanya'da Ören yeri tabelaları tam kararında yerlere koyulmuş. Sizi fazla dolandırmadan gitmek istedğiniz yere götürüyor. Benzin almak için durduğumuzda istasyon çalışanı arkadaş yolun sonundaki Pınarbaşı isimli tavsiye etti. Dim çayı üzerine kurulmuş bir baraj var ve tesis barajdan sonraki ilk tesis. Dolayısylabarajdan kontrollü verilen su en temiz ve en soğuk bu tesiste. Ama yol üstünde bir sürü tesis bulunmakta siz beğendiğinizi tercih edebilirsiniz.

Soyunma kabinleri temiz. İki ayrı yüzme alanı bulunuyor tesisin alt taraftaki bölüm locaları aileler için ayrılmış. Üst taraf özgür erkekler için galiba :)

İlk önce yemek layına giriyoruz saat 14:00 olmuş. Alabalık yiyelim diyoruz en taze onun olacağını düşündüğümüzden ve bizi yanıltmıyor. Yediğim en iyi alabalık diyemem ama ortalama bir lezzet diyebiliriz. (Yan not: Yediğim en iyi alabalık köprülü kanyonda rafting turuna dahil olandı. Teyze asma yaprağına sarıp pişirmişti hem balık kurumamış hemde yaprağın ekşimsi tadı muhteşemdi.)
Pınarbaşında iki alabalık 1 salata ve 1.5LT suya 50TL ödedik. Alabalık için fazla olsada turistik yer olması, havuzunu, duşunu kullandığımızı ve uzun süre oturduğumuzu düşünürsek fiyat makul. Alanya'da serinlemek için gidilecek yer Dim çayı.





Alanya'ya ilk defa 1998'de ailem ile birlikte tatile gelmiştik. Gazipaşa belediyesinin Tatil köyünde kalıp Muz denizi diye bir sahile uğramıştık. Aklımda kalmış 18 sene öncesi, dalgalı, derin denizi. Kayalıkları, altın gibi kumu, ilk def gördüğüm muz ağaçları ve Tom Cruise'un Kokteyl filminde işlettiği barın bir benzeri.

Gazipaşa Alanya merkezden 45km kadar uzakta. Yolda 1km kadar tek şeride düşülmüş yapım var. Onun dışında yol yeni ve fazla kapalı olmayan hızlı virajlar çok keyifli.

Gazipaşa'ya gittiğimizde Muz Denizini nerdeyse bulamıyordum. 98'de içinden araba ile geçtiğimiz dere yatağı genişletilmiş ve artık bir köprüsü var. Kaldığımız tesis yıkılmış yerine sahilde paralı şezlonglar kiralayan işletmeler açılmış. Büyük oteller inşa edilmiş. Gelişmiş ama keşke eskisi gibi kalsaymış demek geliyor içimden. Ama yılda bir defa oraya giden için bunu söylemek kolay. Oradaki halka ekmek kapıları açılmış bir yandan.

Muz Ağaçları


Muz Denizindeki Tesisin Tabelası


Fırın torbasını bıraksaymışım iyiymiş


Muz denizinde 1 tane tesis var kumların üzerinde. Aslında biraz gizli kalmış bir yer muz denizi ama en fazla 2 sene içinde bu bakirliğini kaybedicek. Bence beton gelmeden gidin bir görün.
Bizim şimdiki planımız Muz Denizinde kamp yapmak. Tesis çalışanı ile konuştuk duş ve tuvaleti kullanabilirsiniz dediler. Bakalım en kısa zamanda bir kamp yazısıyla karşınıza çıkarız belki.

Alanya'dan şimdilik bu kadar. Facebook veya blog sayfamızdan bize öneri ve görüşlerinizi belirtmeyi ihmal etmeyin. Hani Alanya'ya gitmişşsin ama şunu şunu da yapmalıymışsın gibi yorumlarınız bizi yeni yerler görmeye ve göstemeye teşvik eder.


Yolraporu out...

28 Nisan 2016 Perşembe

Korsan Koyu - Gelidonya Feneri



         

            Korsan koyu özellikle Likya yolunu yürüyenlerin uğrak kamp noktası olarak biliniyor. Adrasan'dan 17km yürüyüp Gelidonya Fenerinde verilen eşsiz manzaralı mola sonrası 2km daha yürüyüp Korsan koyunda kamp yapılıyor. Biz motosikletle gittiğimiz için (Antalya yönünden gelenler için) 2. Adrasan tabelasından deniz tarafına dönüyoruz. Bu yol Mavikent ,Karaöz yolu aynı zamanda. Yol üzerinde 1 benzinlik, market ve alköllü içecek alabileceğniz yerler mevcut.
Ana yoldan ayrıldıktan sonra yaklaşık 9-10km denize doğru iniyoruz. Sahile ulaştığınızda toprak yol başlıyor. Yol Korsan koyuna kadar toprak olmasına rağmen fazla sarsmıyor.
Korsan koyu yazan doğru düzgün bir tabela yok ama dikkatizi çekecek Tostçu Sülo tabelasından sağa dönüyorsunuz. Zaten yolda pek ayrım yok hatta tek sağa inen yol korsan koyunun girişi diyebilirim.    Adı geçmişken Tostçu Sülo korsan koyunun 100metre kadar üstünde. Kiralık 2 barakası var ve çadır yeride kiraya veriyor. Sıcak su, elektrik hizmeti veriyor. Biz deniz kenarında, doğada kamp yapmayı tercih ettik.

            Korsan koyu adını zamanında Gelidonya burnunda ki ters akıntılar sebebiyle şaşkına dönüp koya giren ticaret gemilerini, burda bekleyen Jack Sparrow ve ekibinden alıyor.

            Ticaret gemilerinin bölgeye gelme sebebiise Likya krallığının bir sahil kenti olan Melanippion. Helenistik dönemde bağımsız olan kent önce Roma İmparatorluğu , imparatorluk bölündükten  sonrada Bizans himayesine girmiştir ve asıl önemini bu dönemde kazanmıştır. Yapılan Hagios Stephanos klisesi ile dini bir merkez halini almış, aynı zamanda ticari ve askeri bir liman olarak kullanılmıştır.
Piri reisin haritasında bölge Karaöz olarak geçmektedir.

             Bu bölgede yaptığım gezilerde elimden geldiği kadar tarihi bilgi vermeye çalışsamda bölge hakkında yaptığım araştırmalar deve de kulak oranını geçemez. Bölgede ki şehirleri birbirinden ayıran o kadar çok detay var ki keşke arkeoloji, tarih konusunda eğitim almış birisi olsamda size daha fazla bilgi aktarabilsem. Bu gün kamp yaptığımız yerde helenistik dönemden beri bir yerleşim olduğunu, günümüze kadar ki süreçte neler yaşandığını düşünmeye başladığınızda inanın olay sadece kamp ateşi başında keyif yapmak olmuyor. Binlerce yıllık dokuya temas edip aslında bu evrende ne kadar olduğunuzu ve yaptığınız büyük işlerin bile bu döngüye ne kadar az tesir edebileceğini anlıyorsunuz.

             Bu duygularla geçen ilk gecenin sabahında hiç rahatsız edilmeden uyumuş halde uyandık. Akşam söndürdüğümüz kamp ateşini tekrar yakıp kahvaltımızı yaptıktan sonra hedefimiz Gelidonya Feneri. ( sizlerden ricam bölgede ateş yakacaksanız taşlardan bir ocak yapıp kontrollü bir şekilde yakmanız. Çok kuru, bir kıvılcımla zor duruma düşebileceğiniz bir bitki örtüsü var. )

             Korsan koyundan Gelidonya fenerine çıkan patika yolun başlangıcına 1 km'lik bir mesafe var. Bu yol araç geçemeyecek bir yol değill ama çoğu yerde arabanızın altını vuracağınızı garanti ederim. Yürümeniz mantıklı olan. Biz Honda Varadero ile patikanın başına kadar gittik. Bir daha gidermisin derseniz hayır derim. Zira günümüz şartlarında bir amortisör 2bin tl :)

            Patikadan 1-1.5 km yokuş yukarı çıkıyorsunuz. Tavsiyem sabah serinliğinde çıkmanız.
Yolun sonundaki manzara 2007 yılındaTürkiye'nin en iyi manzarası seçilmiş.
Bazen bilgisayarınıza deniz manzaralı ekran resimleri indirirsiniz ya işte onlardan birinin içinde olmak için Gelidonya fenerine gidin derim. Bu manzarayı anlatacak kadar yazı yeteneğim yok maalesef. Fotoğraflar size her şeyi anlatıcak.

Sonraki geziye kadar, yolraporu out...


Çadırımızın Manzarası




Gelidonya Feneri
<3



Korsan Koyu




10 Nisan 2016 Pazar

Salda

SALDA GÖLÜ



6 Nisan gecesi aldığımız ani bir kararla Burdur'da bulunan Salda gölü için araştırmalara başladık .
Arama yapar yapmaz Salda gölü için bir tanıtım sitesine ulaştım, okuduklarım karşısında hayrete düştüm ve biraz da kendime kızdım. Bu kadar özelliği bünyesinde barındıran bir doğa harikasını yeni duymuştum. Ancak araştırmayı biraz derinleştirince tanıtım sitesinin   ( bölgeye ilgi çekmek için olacakki ) verileri biraz abarttığını ve yanlış bilgiler verdiğini farkettim.

İlk olarak gölün en derin noktası 184 metre evet derin bir göl ama sitede dünyanın en derin 3. gölü olduğu söylenmekte. Bilgi eksikliği diyerek iyimser bir düşünce ile bunu geçiştiriyorum :)
Bu arada dünyanın en derin gölü Sibirya bölgesinde bulunan Baykal gölü ve derinliği bilinen 1637 metre. Salda'nın 3. olamayacağını sizde anlamışsınızdır. Wikipedia linkinden en derin gölleri inceleyebilirsiniz.

https://tr.wikipedia.org/wiki/Derinliklerine_g%C3%B6re_g%C3%B6ller_listesi


Glasgow üniversitesinden Prof. Dr. Michael J. Russell'ın Salda gölünde yaptığı araştırma sonucunda Mars'taki oluşuma benzeyen dünya üzerindeki iki bölgeden biri Salda gölü. Ilk günkü yanlış bilgilerden o kadar şüpheci olmuşum ki üşenmedim Profesörü araştırıp bir nevi cv'sini buldum. Bu bilgi doğru ve dilerseniz science.jpl.nasa.gov sitesinden pdf formatına ulaşmak mümkün.

"Araştırma sonucunda gölde bulunan magnezyum yüklü beyaz kayalardan Mars gezegeninde de bulunduğu. Mars'ta bu taşların bulunduğu bölgenin de eskiden göl ve ya deniz olabileceğini ve burda güneş enerjisi ile kimyasal moleküllerin birleşimiyle hayatın başlayabileceği idda ediliyor."

Böyle önemli bir bulgu ülkemiz sınırları içinde bulunuyor. Bunu bulan biz değiliz ve bunun tanıtımı bile internette arasanız 2 sayfa gazete haberinden ibaret. Mutlaka bu araştırmadan sonra veya önce Türk üniversitelerinden bilim adamları bu konuda çalışmış veya çalışmak istemiştir ama bunu halka aktaramadığımız açık ve acı. Belki bu bilimsel çalışmalar tanıtılsa bölge halkı turist çekmek için acayip iddalarla ortaya çıkmak yerine farklı bir bilim turizmine ev sahipliği yapardı.

Göl çevresinde soruşturduğumda gölün marstan gelen bir gök taşı ile oluşmuş bir krater gölü olduğunu anlatan 3 kişi ile konuştum . Sanırım ortaya karışık yaptılar :)

Şimdi diyeceksiniz bilimi, bölge halkını ne gömdün be kardeşim. Birazda gölün doğal güzelliğini anlatalım.



Gölün berrak suyu ve çevresindeki beyaz taşlar tam anlamıyla doğa ananın bize sunduğu bir şölen. Su berrak, kıyı bembeyaz olunca haliyle muhteşem mavi tonlarında bir aynada, çevredeki tepelerin yansıması mükemmel.

Peki bu kadar güzelse bende giderim diyorsanız Salda Gölü Burdur'un Yeşilova ilçesinde ve ilçe merkezine 3 km uzaklıkta. Yeşilova ise Burdur'a 60km uzaklıkta. Göl kenarında ücretli girilen alanlar mevcut bunlar özel işletmeler. Motosiklet girişi 3tl. İşletme içinde sahilde ahşap masalar bulunuyor ve her masaya denk gelmese de yerde beton mangallar var. Araba ile gidecekseniz kendi mangalınızı alın derim bizim motorda yer sıkıntımız olduğu için sadece ızgaramızı aldık ve beton mangalı kullandık. İşletme içinde bolca çeşme ve tuvalet bulunuyor.Fazla bir hijyen beklemeyin. İşletmeler içinde kamp kurmak yasak ama işletme dışında halka açık kısımlarda kamp yapabilirsiniz. Bölge inanılmaz sessiz. Kuşları, rüzgarın hafif ıslığını dinlemek isteyenlerin yeri Salda. Birde Şahinleriyle gelip son ses müzik dinleyen yurdum insanı olmasa.... Ama canınızı sıkmayın 5dk durup devam ediyorlar :) sonra doğa annenin şarkısı başlıyor.

Biz taşımamak için yiyecek içeceğimizi Yeşilova'dan aldık ama siz mangal yapıcaksanız etinizi kendi bildiğiniz yerden alın derim.


Biz giderken Antalya- Burdur yolunu kullandık. Bu sayede Burdur il merkezini ve Burdur gölünü de gördük.

Gidiş 135Km ve rotamız şu şekilde


Gidiş Rotası








Gidiş yolu çift şeritli bölünmüş yol. Yaklaşık 10 km kadar tek şeride düşüyor yol çalışması var. Virajlı tırmanışlar mevcut. Yolda bolca kamyon, tır var . Bildiğiniz şehirler arası yol açıkçası bana pek bir keyif vermedi. Uzun düzlükler artçımı uyumaya teşvik etti :) Bu uzun düzlüklerde kaptırıp giderken köy girişlerindeki kavşaklarda gaz kesmeyi unutmayın tozu dumana katan bir Toros'un yola fırlaması işten bile değil. Yerleşim içlerinden geçerken de yolun yanında meyve satan sergileri geçerken dikkatli olmakta fayda var. Yolun bir bölümü epeyce geniş, sanırım zor durumlarda uçakların inişi için böyle yapılmış. Bu bölümde yolun ortasında kalın bir çizgi var ve kara araçları için şerit çizgileri yok. Yolun daraldığı noktada 2 şeride 4 araç girmemeye çalışın :)



Dönüşte ise farklı bir rota kullandık. Karahanlı, Tefenni, Korkuteli üzerinden Antalya'ya geldik.

Bu yol benim için çok daha keyifli geçti. Gidiş-Geliş iki tarafınzda tarlalar ara ara minik göletler, göletleri besleyen ufak dereler var. Asfalt gayet güzel. Bana Bursa Tavşanlı-Doamaniç yollarınnı anımsattı. Dikkat edilmesi gereken bir husus; eğer akşama kaldıysanız tarlalarda çalışan traktörler köylerine dönerken önünüze çıkabilir, karanlıkta bu ekstra tehlikeli olmakla beraber yola çıkarken tarladan yola taşıdıkları çamur da dikkat edilmesi gereken bir konu.

Bir hayal kırıklığım daha var. Dönüş yolunda ve Burdur'dan Yeşilova'ya giderken o güzelim doğanın uyanışını şahit olurken gözüme Mordor gibi gözüken tepelerdeki mermer ocakları. Resmen hayatı parça parça eden Troller gibi çalışıyor koca koca iş makinaları. Yaydıkları toz ise cabası... Keşke olmasa diye geçirdim içimden. Ama ekonomik sebeplerle yapıldığınında bilincinde somurtarak geçtim aralarından...



Dönüş Rotası




Bu gezi yazımda fotoğrafları sona sakldım, aralara fotoğraf eklerken yazının akıcılığının bozulduğunu düşünüyorum. Bir süre bu formatı kullanacağım.. Olumlu – Olumsuz eleştirilerinizi Facbook sayfamdan yapmanızı bekliyorum...







Bahsettiğim beton mangallar.

Sofranızın manzarası muazzam.

Kalanlar da köpekler için. Hepside çok oyuncuydu siz vermezseniz yemek için size sırnaşmıyorlar.


Dönüş yolundan


Yeni bir geziye kadar şimdilik hoşçakalın...........

8 Mart 2016 Salı



YOL RAPORU – ÇIRALI

      Çıralıda yapılacaklar:
  • Sabah erken yola çıkmanızı ve kahvaltınızı Çıralı sahilindeki mekanlardan birinde yapmanızı öneririm. Bir köy kahvaltısı beklemeyin zaten buraya muhteşem Çıralı sahili için geldiniz o yüzden oturun denize karşı manzaranın tadını çıkarırken karnınızı doyurun.
  • Çıralı'ya gelipte Yanartaş'a çıkmamak olmaz.
  • Denizin ve güneşin tadını özgüre çıkarın. Çıralı plajı taşlık, kum sevmeyenler için birebir.
  • Çıralı sahili Mayıs – Ağustos ayları arasında Caretta Caretta'ların akımına uğrar. Bu dönemde Çıralı'ya gelecekler Sahildeki yumurtalara zarar vermemek için azami özen göstermelidir. İşin özü Çıralı'da çılgın partiler, sabaha kadar susmayan diskolar yok. Burada sessiz sakin, kafa dinlemeye gelen doğanın tadını çıkarmayı seven insanlar var.
 Konaklama için bolca pansiyon var. Çoğu bungalow tarzı kulübelerden oluşuyor. Denize yakınlığına ve tesisteki lüks'e göre fiyatları değişiyor. Benim tercihim kampingler. Pansiyonlardan daha cüzi fiyatlara çadır yeri kiralayıp hem ekonomik hemde doğa ile iç içe bir tatil yapabilirsiniz. Mart, nisan ,mayıs aylarında göz yumulsa da yaz aylarında sahilde çadır kurmak yasak, hem tesis işletmecileri hemde Caretta Caretta yumurtalarının sağlığı için.


Sahilden yürüyerek Olympos'a da geçebilirsiniz. Olympos antik kentine Olympos'tan girmek isterseniz giriş ücretli. Turizm Bakanlığı buraya da gişesini koymuş fakat Çıralı'dan yürüyerek ücretsiz girebilirsiniz.


                                                      MİTOLOJİDE YANAR TAŞ


Ephyra Kralı Glaukos’un oğlu Hipponoes bir av partisinde kardeşi Belleros’u öldürür ve “Belleros’u Yiyen” anlamına gelen Bellerophontes adını alır. Ephyra’dan sürülenBellerophontes, Argos kralına sığınır. Kendisine sığınan bu genci öldürmeyi kendine yakıştıramayan Argos Kralı onu Likya Kralın'a gönderir.
Likya Kralı acınacak haldeki bu genci öldürmek istemez ve onu Olympos dağında yaşayan arslan başlı, keçi gövdeli, yılan kuyruklu ve ağızdan alevler saçan canavar Chimera ile dövüşmeye gönderir. Bellerophontes, Pegassos adlı kanatlı atına binerek Chimera ile dövüşmeye gider. Chimera saldırdığında Pegassos havalanır veBellerophontes yere inerken mızrağı ile canavarı yerin yedi kat dibine gömer. Fakat Chimera yerin 7 kat altından alevler saçmaya devam eder. Anadolu’da binlerce yıldan beri anlatılagelen ve Homeros’un bize bu şekilde aktardığı efsaneye göre hala yanan alevler, Chimera’nın yerin yedi kat dibinden fışkıran alevleridir.
Bellerophontes’in zaferini kutlamak amacıyla Olympos’da bir yarış düzenlenir. Atletler Chimera Kutsal Ateşiyle meşalelerini tutuşturarak Olympos kentine koşarlar. Böylece, daha sonraları değişik spor dallarının eklendiği ve birkaç gün süren Olimpiyat Oyunları’nın Anadolu’daki ilk örneği gerçekleşmiş olur. Günümüzde yakılan “Olimpiyat Meşalesi” Chimera’nın sönmeyen ateşinin sembolik bir ifadesidir.
                                                                                                                                          WİKİ.

Yanartaş'tan Deniz Manzarası

Yoldan Bir Kare

Kahvaltınızın vaat ettiği manzara.

Yanartaş'dan deniz ( Bensiz :)






 Sahildeki lastik izlerini görmek çok üzücü, Mart ayı yumurtlama mevsimi olmasada araçların ağırlığı kumu ezerek sahilin doğal yapısını bozuyor. İnsan ırkı olarak doğa ananın yaptığını bozmakta üstümüze yok.